Bugünün kitaplık haberi “Dört Anlaşma”

Bugün okurum, yarın okurum iki gün sonra okurum derken sonunda kitabı okudum sevgili arkadaşlar. Ben hep okuduğum kitapların o an o zamanda okunması gerektiğine inananlardanım belki de bu nedenle uzunca bir süre kitaplığımda bakışıp durduk 😊

Dört Anlaşma’yı 1,5 günde okudum. Hayatınızda kılavuz niteliğinde olabilecek kitaplardan biri diyebilirim. Aranızda yazar ve kitabı ile daha önce tanışmış olanlarınız olabilir ya da kimimizin kitap ile ilgili bir fikri de olmayabilir.

Kısaca bahsedecek olursam;

Kitap bizlere dört anlaşma sunuyor ve anlaşma kendimiz ile yapacağımız dört anlaşma. Anlaşmanın amacı; hayatımızı daha yaşanılabilir, anlamlı ve huzurlu kılmak... Hatta hemen uygulamaya almak zor olsa da yavaş yavaş uygulama kısmına geçtiğimizde her şeyi daha açık görebileceğimizi, kendimizi daha çok sevebileceğimizi, takılmaması gereken şeylere daha az takılacağımızı, küçük şeylere üzülmemeyi hayatımıza alacağımız anlaşmalarımız olacak. Tabii bu şu demek değil; okuduk da aydınlandık, artık hiçbir şeye takıntı yapmayacağım, üzülmeyeceğim. Yazdığım gibi uyguladıkça olabilecek bir şey. Hatta hayatınızda duyduğunuz ve belki de derinleştiremediğiniz bazı anlaşmalarınız kitapta yazanlar ile anlam kazanacaktır.

Peki nedir bu dört anlaşma?

1- Kullandığın Sözcükleri Özenle Seç
Ruiz’e göre ilk anlaşma dört anlaşmanın en önemlisi ve aynı zamanda da uyulması en zor anlaşmadır. Seçtiğiniz sözcükler ile büyü yaptığımızı dile getiriyor. Tabi bu öyle bildiğiniz büyülerden değil. Sözcüklerin bizim yaratma gücümüz olduğunu kullandığınız cümleler ile ya sözü kötüye kullanacağımızı ya da sevgi, güzellik ve dünyadaki cenneti yaratabileceğimizi belirtiyor. Örneğin; sabah kendinizi çok mutlu hissederek uyanıyorsunuz. Kendinizi harika hissediyorsunuz. Aynanın önünde bir iki saat kalıp özenle kendinizi güzelleştiriyorsunuz. Güzel ve mutlu bir şekilde caddede yürürken, yakın arkadaşınızla karşılaşıyorsunuz. Arkadaşınız sizi baştan aşağı süzerek şöyle diyor: “ Ne oldu sana böyle? Bu elbiseyi çok mu aradın? Sana hiç yakışmamış. Üzerinde kötü duruyor.” Ve bunları dediği anda sizi cehenneme götürüyor ve sizi incitmek için söylediği kelimeler ile sizi incitti. Ve siz tüm söylenenleri kabul ettiniz. Aslında siz tüm gününüzün bu kötü büyü ile geçmesine izin verdiniz.

Sözün ne olduğunu ve sözün ne yaptığını anlamaya başlamamız gerekiyor.

2- Hiçbir Şeyi Kişisel Algılama
İkinci anlaşma dillere pelesenk olan cümlemiz ile ilgili. Yukarıda yazdığım örnekten yola çıkalım; “ Ne oldu sana böyle? Bu elbiseyi çok mu aradın? Sana hiç yakışmamış. Üzerinde kötü duruyor.” Bu ve benzeri cümle veya kısa ve büyüleyici kelimeler kurulduğunda bunu kişisel algılamamaktır. Çünkü bu seni gerçekten öyle yapmıyor, gerçekten o elbise sana yakışmamış olamaz. Bu karşınızdakinin kendi düşüncesi ve o an ki ruh hali ile ilgili. Tabii bu sadece olumsuz kelimelerle ilgili değil. Bugün harika görünüyorsun dediği zamanda kişisel algılamamaktan bahsediliyor. Çünkü karşınızdaki o gün çok mutludur ve iki dakika sonra bir şeye kızıp kötü bir şey söylemeyeceğinin garantisi yok. Her iki durumda da sözlerin bizi etkilememesi gerektiğinin farkında olmalıyız. Çünkü biz kendimizi biliyoruz. Ve bizi mutlu edecek veya inciten yine biziz. Hatta bir öneri de var; bu maddeyi bir kağıda yazıp gözünüzün önünde bir yere asın ve sürekli kendinize hatırlatın: Hiçbir Şeyi Kişisel Algılama!
-Bu anlaşma efsane adım-

3- Varsayımda Bulunma
Üçüncü anlaşmamız varsayımda bulunmamaktır. Her şeyle ilgili varsayımlarda bulunma eğilimimiz vardır. Varsayımlarda bulunmanın problemi, varsayımlarımızın gerçek olduğuna inanmamızdır. Varsayım teorilerimizi kişisel algılarız. Sonra da o kişileri suçlar ve sözlerimizle duygusal zehir saçarak tepki gösteririz. Varsayım nedeni olarak; bir şey anlamadığımızda varsayımlarda bulunarak ona anlam vermeye çalışırız. Kendimizi güvende hissetmek, anlam bulmak ve haklı çıkma ihtiyacı duyuyoruz ve böylece varsayıma başvuruyoruz.

Bir durum söz konusuysa varsayımlara geçmeden önce sorular sorarak durumu netleştirebiliriz. Sorunun gücüyle kendimizi bu büyünün içine hapsetmiş olmayacağız da. Zor anlaşmalardan biri ama yapılamayacak anlamına da gelmiyor. İçsel huzur veya takıntı yapmamak adına bir adım atılabilir ne dersiniz?

4- Daima Yapabildiğinin En İyisini Yap
Bu anlaşma diğer anlaşmaların kalıcılığını sağlayacak anlamadır. Diğer anlaşmaların aksiyonudur.

Her koşul altında, daima en iyisini yapın, ne daha fazla ne daha az. Ama şunu daima hatırlatmanızda yarar var: An, her an değiştiği için asla “en iyiniz” olmayacaktır. Çünkü diyor; sabah taze ve enerjik olarak yaptığınız en iyiyle, akşam yapabileceğimiz en iyi aynı olmayacaktır. Gün içinde duygu değişim durumunuz gibi andan ana, saatten saate olan değişiklik gibi en iyiniz değişecektir. Bu anlaşma bahsettiklerimiz yukarıdaki anlaşmalar içinde geçerlidir.

Son anlaşmamızdan da bahsetmişken anlaşmamızı anlamlandıracak bir Ruiz’in kitapta bizimle paylaştığı bir hikayeyi yazmak isterim, yapacaklarımıza ışık tutacağına inanıyorum.

Acısını dindirmek isteyen bir adam kendisine yardım etmesi için Budist tapınağındaki bir ustaya gider. Adam ustaya sorar: “Usta günde dört saat meditasyon yapsam yüksek bilince ulaşmam ne kadar zaman alır? ”

Usta adama bakar “Eğer günde dört saat meditasyon yaparsan belki on yıla yüksek bilince ulaşırsın.” der.

Adam durur, düşünür ve sorar: “Peki günde 8 saat meditasyon yaparsam ne kadar zamanda yüksek bilince ulaşırım?”

Usta adama bakar ve cevap verir: “Eğer günde sekiz saat meditasyon yaparsan belki yirmi yıla yüksek bilince ulaşırsın.”

Adam şaşırır ve sorar: “Ama daha çok meditasyon yaptığım halde neden daha uzun zaman alıyor?”
Usta tebessüm eder: “Sen bu dünyaya hazzı ve yaşamı feda etmek için gelmedin. Yaşamak, mutlu olmak ve sevmek için buradasın. Eğer iki saatlik meditasyonla yapabileceğin halde, sekiz saat meditasyon yapmaya kalkarsan yorgun düşersin, amacından saparsın ve yaşamdan haz almazsın.
Yapabileceğinin en iyisini yap. O zaman meditasyonun süresinin değil, yaşamının, sevmenin ve mutlu olmanın önemli olduğunu anlarsın.”

Kendimizle anlaşma yapmaya karar verdik diyelim. Anlaşmaları hayatımıza uygulamaya karar verdiğimiz anda da her zaman elimizden gelenin en iyisini yapmayı amaçlamalıyız. İlk seferde uygulayamasak da daha iyisini yapmak için adımımızı atalım. Pes etmek yok! Ama şunu da unutmamak lazım, anlaşmaların bize acı çektirmesi hedefinde değiliz, yapabileceğimiz iyinin bizi yormaması gerekir daha daha fazlası için değil, vicdan yaparak azını yapıp bırakmak da değil, bu durum da bizi mutsuz eder. Dengeli olarak kendimizle anlaşmalara başlayalım. Unutmamamız gerekir ki hayatta her şey dengeli siz de kendi dengeniz ile harekete geçin!

Seda

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.