Let the journey begins: Yolculuk Başlıyor!

Herkese kocaman merhaba hatta instagram selamımla giriş yapmak isterim;

Hellooo 😊

Yeni bloğumun güzelliği hatırına başladım yazmaya. Kısaca serüvenimden ve kendimden bahsedecek olursam;

Bendeniz Seda

İnsan Kaynakları kariyerim üniversitede bilinçli bir stajyer olarak başladığım bir firmanın İK bölümündeki güzel insanlar sayesinde şekillendi ve İnsan Kaynakları alanında kariyerime devam eder oldum. 5,5 yıllık iş hayatı serüvenim oldu.

Bu 5,5 yıla neler sığdırdım derseniz; İK alanında uzmanlık, kariyerimi destekleyici birçok eğitim aldım, ICF onaylı ACSTH Koçluk programını da bitirdim ve mükemmel dostluklar kazandım. İş hayatından dost mu olur demeyin, nasıl kıymetli dostlarım oldu, her birine de çok teşekkür ederim ki onlar bu yazıyı okuduğunda yüzlerinde gülümseme olacağına eminim. 5,5 yıl içinde bir İK bloğum oldu, uzun bir süre aktif yazdım, lakin sonra kısıtlanmak mıdır, belirli kalıplarda var olmak mı ya da kendi içinde insanların rekabetimi bilemiyorum ama yazamadım, bir yerde sıkışıp kalmak istemedim.

Ve sonra 2017 de son yazdığım yazının üstünden 1 yıl geçti derken ben kendimi instagramda minik paylaşımlar yaparken buldum. Anlık, hap bilgiler, kısa ve öz. İçimden geldiği gibi, kendim istediğim o anki fotoğraflarla süslü püslü yazmaya başladım. Bir iki paylaşım derken bu paylaşımlar arka tarafta güzel tepki aldı ve #sedolinkayaziyor hashtagiyle paylaşmaya başladım. 100+ yazı paylaşmışım. Tabii burada da şu var bazen her gün paylaştım, bazen haftada bir bazen de yeri geldi 2 hafta veya daha fazla zaman yazı paylaşmadım. Çünkü kendime şu sözü verdim; zorlama hiçbir şey yazmayacaktım. Eğer o an içimden geldiği gibi ben gibi ve mutlu yazarsam okuyanlara da o geçecekti. Öyle de oldu. O an duygusal olarak iyi değilsem yazmadım, oturdum meditasyon yaptım, nefes egzersizi yaptım, toparlandım bunları yazdım. İyi gelecek bir şey mi okudum hem kendime hem size not olması adına üç beş bir şeyler yazdım. Uzun lafın kısası bendeniz DEĞER lerimle nasıl mutlu olacaksam ve nasıl ben olacaksam öyle devam etmeye başladım.

Sonra gel zaman git zaman derken sosyal medyada takip eden yakın çevrem tekrar bloğa dönüp dönmeyeceğimi sordu. ‘’Acaba youtuber mı olsan’’ dediler. Şunu yazarken ben de güldüm yahu. Bir ara o da vardı. Hatta küçük videolar çektim, hazırlar ama düşününce bu ayrıca bir emek bir iş arkadaşlar, ben yine insta’da minik videolar çekmenin daha kolay olduğunu karar verdim ve youtuber’lık olayını rafa kaldırdım. O da öyle hadi deyince olacak şey değil. Emek veren arkadaşlarımın emeklerine sağlık diyorum ve yazıya dönüyorum. İşte ‘’ bloğa döner misin?’’ dediler. Düşününce ‘’Neden olmasın’’ dedim.

Varlığı sadece link olarak var olan ama artık öyle bilinmek istemediğim bloğumu kapatacaktım ki blog hacklenmiş. Bu bloğa gelene kadar ekstra yaşadıklarım da artık şunu söylüyordu bana; “Sedacım istersen 2020 ye artık tertemiz bir sayfa aç ve her şeye yeniden başla” çünkü bu arada aktif olarak çalıştığım işyerimden “to do list” imin en kallavi maddesi için ayrılma kararını vermiştim, delilik! Duyan herkes yeni evlenmiş olmamın da vermiş olduğu yetkiye dayanarak nasıl böyle bir şey yaptığımı sorguluyordu, ama ben zaten kendimden çok emindim ve benim kararımdı. Neyse bu kısmı ben size ekstra bir yazıda anlatacağım şu an spoiler veremem 😊

Ben de 2019’un beni allak bullak etmiş olmasına istinaden dedim ki evet tertemiz olsun her şey veeee Seda Out of Office bloğunu hayata geçirdim. Sınırsız, her şey ben gibi, canım nasıl istiyorsa öyle olacak. İşte mutluluk!!!

Böyle sevgili arkadaşlarım. Çok şey geldi geçti, gördüm, yaşadım ve deneyimledim. Ve her deneyim iyi veya kötü beni hedeflerime götüren adımlar oldu. Ve hep şunu sordum kendime “Burada bana öğretilmek istenen ne, neyi söylemek istiyor?” Acı yok Rocky! Show must go on!

Bu süreçte hayatımdaki en büyük destekçim canım Doruk’a çok teşekkür ederim. Yeri geldi saatlerce konuştum, yarı uykulu sonuna kadar dinledi, koçluk eğitiminde ne öğrendiysem önce onda uyguladım 😊 Üstüne bir de bloğumun oluşmasına destek oldu, gece yarılarına kadar uğraştı. Hayatımdaki varlığına bir kez daha teşekkür ederim. İyi ki biz!

Şimdilik bu kadar 😊 -daha ne yazacaktım acaba-

Sizlerle paylaşmak istediğim çok şey var çok! Şimdilik sevgiyle, mutlulukla kalın!

Seda


Malta’ya Gitmeye Nasıl Karar Verdim?

Hemen hemen her çalışan gibi ben de İngilizce kurslarında dirsek çürütmüş biriyim. İlk adımı üniversitede attım. O dönemler boşuz tabi, zaman çok, kursa bayağı ciddi zaman ayırıyorum derken İngilizce durumum çok iyi oldu. Hatta arkadaşlarım şahittir; onlar da kısa sürede bu kadar iyi seviyeye çıkarmış olmama şaşırmışlardı. Çünkü İngilizce sıfırdı 😊

Sonra gel zaman git zaman bahane budur ya “kullanmaya kullanmaya unutuyorsun”. Ohhh acayip iyi bahane diyeceğim de gerçekten öyle oldu. Tamam derken, beyin kullanmadı bilgiyi sildi attı. Az buçuk kaldı. Bu süreci kullanmayan her canlı yaşayacak arkadaşlar, bu da bir gerçek-miş gördük. Öyle böyle derken mezun olup iş hayatına giriş yapıyorsun ve DANNNNNN! (bu kısım hepinizin gözünde canlandı) tamam yine sıfır değildim, sonuçta o kadar da öğrenmişliğimiz vardı. Ama yetmiyordu yahu!

Başlığımıza dönecek olursak;
Bu hayatta yapmak istediklerim var. Kendimin farkındayım, tanıyorum, biliyorum.

Her yeni yılda ben de kendime “to do list” oluştururdum. Başlardım yazmaya 1,2,3 derken bir maddesi de İngilizceyi daha da iyi seviyeye getirmekti. Tabii maalesef yoğun çalışma sürecimi, uzun süren eve varış mı bilemiyorum, ama o yorgunluk ile bir de İngilizce çalışmak zor geliyordu. Dizi izliyorsun onda da yoruluyorsun. Birçok şey yapmaya çalışıyorsun imkanlarınca ama gücün bir yere kadar buna izin veriyor. Ve tabi İngilizce istenilen seviyede olmayınca bu her adım atacağım yeni işsel deneyim için engel teşkil edecekti ki, etti. Her defasında yüzüne dannn diye çarpılmaya başlayınca ve her yıl da o listene bunu yazınca durup düşündüm. Ciddi ciddi derinlemesine düşündüm. Derin düşünmeye başlayınca, “her yıl sonunda bir to do list yapıyorsun da neden özellikle her yıl yazdığın bu maddeyi silemiyorsun? Hakikaten neden?” dedim. – Profesyonel Koçum biliyorsunuz, önce kendime yaptım Koçluk çalışmasını- Tıkır tıkır yazdım çizdim ve evet sonuç- GİT! oldu. Kalbim beynim baya baya emretti.

Hesaplar yaptım, eşime danıştım, arkadaşlarımla görüşüp onlarla bu konuyu tartıştım. İşin sonu kapıdan çıktığında “merhaba” diye konuşmayacağım bir ülkeye gitmek olduğuna karar verdim, verdik.

O kararı verdiğim gün oturdum bilgisayar başına başladım, dil okulları acenteleri araştırmaya.

Yazının devamı için tıklayınız😊
Seda

Malta’ya Gitmeye Nasıl Karar Verdim - 2

Malta yazımıza devam ediyoruz. (İlk yazı için tıklayınız)

Dil okulu için birçok acenteye ulaşabilirsiniz. Bir tıkla hepsine ulaştım. Bilgilerimi bıraktım ya da ertesi gün ben aramaya başladım. Bu arada deli fiyatlar konuşuluyor. Üç ay diyorsun, sadece okula 40.000 tl diyen var, 50.000 diyen var ve 20.00 diyen de var. Fayda/ maliyet analizi yapınca eh bir şekilde bir acente ve ülkeye karar veriyorsun tabii. Ama benim ilk başta da hedefim Malta’ydı.

Neden?
Çevremde giden çok kişi var ve olumlu etkileri olduğunu gördüm. Türkler ile takılmazsan bıdı bıdısını herkes yaptı ama zaten eğer başka bir ülkeye bir amaç uğruna gidip de Türk arkadaş edineceksem neden bunca zahmete gireyim ki? Tatil beldeleri ve bunca Türk arkadaş burada da var.
Neyse isteyen İngiltere’de de, Amerika’da da o Türk’ü bulur zaten 😊

Ben birçok acente içinde +/- leri ile değerlendirince 2 acente arasında kaldım (Acenteleri dileyen özelden sorabilir). Kıyaslama yapınca bir acente diğerine göre açık ara öndeydi ki fiyat olarak da arasında uçurum var. En sonunda maddi manevi artısıyla birine karar verdim. Ve bu seçtiğim acente merkezi Ankara’da, bütün işlemleri telefonda konuşarak, whatsapp’tan veya mailden yürütüyorsunuz. İşin temeli güvende 😊 Tabii ben ne yaptım? Her yerden şirket sahibini ve konuştuğum kişiyi araştırdım. Acentenin resmiyetteki her şeyine baktım. Hatta sitesinde öğrenci videoları vardı, oradaki öğrencileri bulup tek tek gerçek mi değil mi yi garanti edip onlarla da konuştum ve tamam her şey yolunda. İlk paranın da bir kısmını da gönderince “en kötü ne olur,….TL gitmiş olur” diyorsun ve bir kez daha o güveni destekleyecek adımı atıyorsun. Bunda da işlem tamam, derken vize evrak süreci başladı.

En en en zorlu kısım burasıydı işte. Çalışmayan için en zahmetli kısım; çünkü bir sponsora ihtiyacınız var. Gideceğiniz ülke garanti çalışan birini referans göstermenizi istiyor. Sadece göstermekle kalsa yine iyi sevgili dostlar, bir sürü evrak listesi ve çoğu kısım sponsorunuza ait ve her bir evrak adımı dikkatlice olmalı. Nedeni de şu düzeltmesi ayrı zahmetli ve ayrıca zaman kaybıydı. Benim için ciddi yorucu ve stresliydi. Tüm liste tamamlanınca evrakları teslim etmeye gittim, tüm kontrollerden geçti ve o iç rahatlığıyla şehir dışına çıktım. Lakin rüyalarımda sürekli vize evraklarında hata çıkıyordu 😊

Pazartesi sabah bir telefon sesi veeee ‘’sağlık sigortası hatalı’’, ama şöyle ama böyle desen de olmuyor, dikkat önemli bilgi geliyor, Malta ve bazı ülkeler sağlık sigortasını kesinlikle ne olursa olsun “Seyahat Sağlık Sigortası/Turistik” olarak istiyor, benim eğitim diye seçilmişti ki bazı ülkeler bu şekilde alıyormuş mesela Polonya. Koştur koştur, bankaya gittim yeniden yaptırdım diğeri iptal oldu derken onu da mailden ilettim ve tamamlandı ve 1,5 haftanın sonunda tam 16:50 de pasaportu heyecanla teslim aldığımda bingooooo sevinç çığlığım yankılandı 😊 Bu kadar heyecanlanmış olma nedenim de şu aslında bu süreçte çalışmıyor olmam bu işi bilen veya bilmeyen kişilerce birazcık negatiflenmiş olmamdı. Ama sonuçta çıktı ve çok güzel olacak.

Şimdilerde valiz hazırlığı ve gezilecek görülecek yerler listesini yapıyorum, biraz İngilizce çalışıyorum, son bir arkadaşlarımla görüşme planları derken güzel bir hafta geçecek.

İstedim, hak ettim oldu sevgili dostlarım. Biraz da cesaretle süsledim ve güle güle 2 Şubat tarihinde gideceğim.

Sevginizin, umudunuzun, inancınızın ve cesaretinizin hiç bitmemesi dileğiyle.

Seda

İş Hayatı Her Zaman Toz Pembe Değildir!

Yazıma daha önce okumuş olduğum "Terapi Defteri" kitabından bir söz ile  başlamak istiyorum.

"Hayatınızı, istemediğiniz şeylerden kaçarak geçirmeyi de  seçebilirsiniz, istediğiniz şeylerin arkasından giderek de. Seçim sizin."

Evet seçim sizin. Bu durum çocukluğumuzdan başlayıp iş hayatına  kadar devam eden bir süreçtir. Küçükken kıyafetinizi de oynayacak  oyunları da siz seçerdiniz. Belki ilkokulu değil ama sonrasında devam  eden okulları seçme şansınız da oldu. Peki okuduğunuz bölüm? Ehh o  biraz derin.

Seçtiğiniz veya seçmediğiniz bölümü okudunuz sonra? Sonra mezuniyet ve iş arama süreci. Kendinizi üniversite süresi içinde geliştirmiş bir beyaz yakalısınız ve şansınız yaver de gitti mezun oldunuz ve üç gün sonra iş buldunuz, sizden şanslısı yok, aman aman nazar değmesin. Tabi ki de iş bulma hızınıza diyeceğim yok, bahsedeceğim konu da o değil zaten.

İş buldunuz ve kapitalizmin bir çarkına dahil oldunuz. Sabah heyecanlısınız çünkü yıllarca merak ettiğiniz belki de birtakım yakalı arkadaşlarınızın fotoğraflarını görüp sürekli onların iş hayatına özendiniz; ama başlıkta da yazdığım gibi iş hayatı her zaman toz pembe değildir. Size bunları nerede, nasıl öğreteceğiz bilmiyorum savaşçı arkadaşlarım :) Neyse fıtıfıtı gittiniz işyerine. Ohh, güzel bir karşılama -yani belki- ve sonrasında iş süreçlerini öğrenme, şirket defterine notlar alınır ve ilgili görünmek için arada bir de soru sorman lazım tabi, çünkü sen seçildin, boşuna değildi. Öyle ya da böyle bir ay geçti ve bir aylık çalışmanın ödülünü alacağın gün geldi çattı ‘’ maaş günü’’.  Bir mesaj geldi ‘’hesabınıza para geldi ’’. Açıyorsunuz ve beklediğiniz ücretten az. Tabi hemen otomatik beyin hesaplamaya başlıyor. Ama ne yaparsanız yapın bir aylık bir çalışma sonunda o kadar ücret alamayacağınız kesin. Yine de güzel düşünüyorsunuz ’’. Olabilir, belki gün hesabımda hata oldu ya da  sistem bir hata yaptı ve fark etmediler. Konuşursam düzelecektir’’. Konu ile ilgili birime doğru yol alıyorsunuz. Henüz yeni çalışan biri olduğunuz için biraz çekimser halde konuyu açıyorsunuz ve karşı tarafın ağzından dökülen cümleler şu şekilde ‘’Deneme süresindesin, aslında ücret vermiyoruz ama senin çalışmanı beğendiğimiz için şu kadar TL yi hesabına aktardık. Deneme süren bitince anlaştığın ücretten devam edeceksin.’’  Nasıl yani? Deneme süresinde ücret yok? Çalışmamdan memnunlar, acımışlar ve şu kadar TL yi aktarmışlar. Allah’ım şans bu olsa gerek çok şanslıyım. Pes etmek yok Rocky, bu durumu yöneticin ile de paylaşacaktın, o bu duruma müdahale edebilirdi, etmeliydi de. Sonuç müdahale edemedi, çünkü zaten biliyordu ve bu duruma yapacak bir şey yoktu.

İşsizlik korkusuyla kabullendi bu süreci ve iki ayı da bekledi. İyi bir firma ve hemen iş bulmasının kendisi için artı olacağını düşünüp o firmada devam etti. İki ayın sonunda anlaştığı ücreti aldığını tahmin ediyorum. Tahmin ediyorum çünkü bu bilgiden sonra kişiden haber alamadım :)

Fütürist aklımız bu zorluklar karşısında bizi hep ileride daha iyi yerlerde hayal ettirdiği için bu tip süreçlere dahil olabiliyoruz ve ne yazık ki ‘’ işsizlik korkusu’’ çoğumuzun cesaret adımını kırıyor. Kırmasın diyemem çünkü herkesin hayat koşulları farklı ve kiminin şu şu kadarcık ücrete dahi gereksinimi olduğu için bu durumu idare etmek durumunda. Ama siz yine de hakkınızı arayın, en azından bunun cesaret adımını atın.

Size görüşme esnasında verilmemiş bir bilgiyi bir ay sonra öğrendiğinizde hemen omuz ve başınızı aşağı indirip masanıza geçmeyin. Öncelikle bunu sorgulayın, hukuksal olarak da araştırın. Artık her bilgiye kolay ulaşılırken ‘’ aman ya iki ay ne de olsa’’ demeyin.

Yazımızın esas konusuna gelecek olursak; Deneme süresinde her ne kadar işverenler ücret ödememe, asgari ücret altında bir ücret ödeme veya deneme süresi sonunda ödeme yapılacağını söylese dahi bu durum geçerli değildir. İşveren her çalışanı gibi deneme süresinde olan çalışanına da zamanında anlaştığı ücreti ödemelidir. Bu durumun kanunda dahi yeri yoktur.

Sevgiler,
Seda

Cennet, Cehennem & Araf Kitabı

Size en son okumuş olduğum Cennet, Cehennem & Araf kitabından kısaca bahsedeceğim. Kitabı bitireli iki gün oluyor ama yazısı şimdi yayınlanabildi.

Kitabı okuyunca şöyle düşündüm, günümüz çıkara dayalı sosyal ilişkilerini, kurumsallığın dış sesi olması ve bu anlatımları sade o kadar akıcı bir dille yazmış ki iki güne bitirebiliyorsunuz. Toplam 115 sayfalık bir kitap.

Kitap içeriği şöyle;
Bir şirketin çalışanları ve yöneticisinden oluşan 11 kişi karşımızda. Dante’nin cennetini, cehennemini ve arafını sembolize eden bu bireylerin 11.00’den 13.00’e kadar süren bir toplantı sırasında her birinin konuşulmakta olan konu ve birbirleri hakkında akıllarından geçenler kitap boyunca bize eşlik ediyor.

Yazar, iş dünyasının acımasızlığını, kapitalizmin ikiyüzlülüğünü ve insan doğasının gizemini vurgulamayı amaçladığı Cennet, Cehennem & Araf’ta tam da bunu belirtir nitelikte. Gerçekten de kitabı okurken, kapitalist sistemin sınırları arasında tutunmaya çalışan bir şirketin, aşırı yabancılaşma sonucunda toplumsal kodların çoğunu yitirmiş çalışanlarının düşüncelerini kendi ağızlarından anlatıyorlar ve biz de onlardan dinliyor gibi okuyoruz. Okurken de daha çok şu dikkatinizi de çekebilir maddi çıkara dayalı çalışma sisteminin şekillendirdiği bu kişilere bize “para=güç” ilişkisinin günümüzdeki doğruluğunu gösterirken geri kalan tüm değerlerin bu güç arzusuyla nasıl telef olduğunu da gözler önüne seriyor. Filtresiz tüm gerçekler 😊

Kitaptan altını çizdiğim birkaç cümleyi de aşağıda sizlere sıralıyorum;
“Korkarım ki… hepimiz mükemmelliğe mahkum olacağız.”

“Bu gözlerini para hırsı bürümüş adamların bakışlarında bir makinedekinden daha fazla insaniyet göremiyorum”

“Temelde hepimiz seçim yapmadığımız için buradayız, iktidar arzumuz gerçeklik ilkesinin üzerinde yerle bir olduğu için, iyi birer futbolcu, başarılı birer sinema yıldızı ya da yazar olmayı ya da sadece kendi yolumuzu izlemeyi yeterince hayal için”

“…haydi biraz cesaret oğlum, kaderini Rorty’ninkine benzer bir azimle çizersen başarırsın, enerjini bir yönde topla, irade, tutku, bağımsızlık, hayatını mahvetme, şu palyaçoluk fikri beni mutlu ediyor, kurtuluş orada, bir tek bana yapması kaldı, ben özgür bir adamım, hayat uzun ve gelecek benim…”

Bilgiyle kalın,

Seda